7 Mart akşamı uçakla önce başkent Manila’ya oradan da Cebu’ya gittik. Cebu’ya ulaştığımız gece Jiji’s Hostel’de kaldık, havaalanına bayağı yakındı. Kalktıktan sonra hostelde bir şeyler yiyip ‘Grab’ isimli uygulamadan bir araç çevirdik. 4 Kişiydik: Tanalp, Tobi, Ari ve ben. Otogara gidecektik ve oradan da otobüs beş saat sürecekti. Grab taksi şoförüne bizi direk Moalboal’a götürmesini teklif ettik.
Totalde 2500 PHP'ye bizi Moalboal'daki hostelimize kadar götürdü. Hostelimizin ismi Eskapo Verde’ydi. Tanalp, “hostelworld.com”dan tutmuştu. Temizlik, rahatlık ve yemekleriyle gayet güzeldi. Hostel bir adacık üstüne kurulmuştu ve giriş bambu köprüyle sağlanıyordu. Gelgit yaşandığında sular çekiliyor ve adacık ana karaya bağlı gözüküyordu. Moalboal’ın kıyıya yerleşmiş turistik yerine uzaktı ama çok dert olmadı. Pazarlıkla motora ya da üç tekerlekliye binerek ulaşımı sağladık.
Ayrıca iki günlük otomatik vitesli küçük motorlardan kiralamıştık. Kişi başı 300 PHP idi, sonra tek gün uzattık. Aldığımız ilk gün ismini hatırlayamadığım küçük bir şelaleyi görmeye gittik. Girilebilecek bir oyuk vardı şelalenin dibinde ama biz ulaştığımızda güneş batmak üzereydi, iyice kararmıştı hava. Cuma günü akşamı dönüş yolunda karanlığa kaldık. Işık kirliliğinin sıfır olduğu balta girmemiş orman misali bir alandan dönüyorduk. Yıldızları bu kadar çok ve bu kadar net gördüğümü pek hatırlamıyorum. Ne kadar hızlı gidersem gideyim ufukta yıldızları seçebiliyordum ve sabitlerdi. Bu sanki motor altımızda sabit duruyor da yol altımızdan kayıyor gibi hissettiriyordu.
Döndükten sonra hostelin İngiliz olduğunu düşündüğüm sahibi gezebileceğimiz yerler hususunda bize önerilerde bulundu. Planlarımızda etkili oldu diyebilirim.
Cumartesi sabah erkenden ‘Canyoning’ için kalktık. Rezervasyonu önceki gün kaldığımız hostelden yapmıştık. Otellerde çeşitli etkinlik rezervasyonları ve alım servisi imkanı bulmak kolay bu bölgede. Öncelikle bizi otelden etkinliği düzenleyen kuruma götürdüler. Oradaki hazırlıklardan sonra iki motor, altı kişi bizi etkinliğin başlayacağı tepeye çıkardılar.
Yaklaşık dört saat süren etkinlik Kawasan Şelalesi'ndeydi. Kesinlikle yapılması gereken bir etkinlikti. Kanyon 3 metreden 15 metreye kadar artan yükseklikte şelalelerden oluşuyordu. Güvenlik yeleklerimiz vardı ve rehberimiz bizi yönlendirdi. Şelalelerin bir çoğundan atlayarak kanyon içerisinde devam ettik. Su berrak ve turkuazdı. Bitiminde de ücrete dahil olan yemeğimizi yedik. Daha sonra bizi otelimize bıraktılar.
Daha sonra motorlarımızla Lambug Beach’e gittik. Bir de White Beach varmış fakat o çok kalabalık oluyor diye bizim gittiğimiz yeri önermişlerdi. Belli ki insanlar akşam saatlerinde mangal yapmaya geliyorlardı. Bir adet küçük işletme vardı ve oradan kareoke yapan yerel insanların sesi geliyordu. Kıyıdaki ağaçların çevresinde hindistan cevizi satan genç çocuklar vardı. Gerektiğinde ağaca tırmanıp alıp iniyorlardı.Gün batımına doğru olduğundan tüm parlaklığıyla kumsalı göremedik ama sular çekilince sığda yürüyüp oradaki denizyıldızlarını ve deniz kabuklarını incelemek çok keyifliydi.
Manzarayı izlemek, denizyıldızı toplayan küçük çocuklarla konuşmaya çalışmak, ağaçtan alınıp sunulan Hindistan cevizi suyu içmek ve gün batımını izlemek eşsizdi. Akşam hem dışarda bir şeyler yemek hem de masaj yaptırma planımız vardı. Kasaba diyebileceğimiz bu turistik bölgenin kıyı ve mekânlarında genellikle Amerikan, İngiliz ve Fransız işletmeleriyle karşılaştık diyebilirim. Tabi ki aynı zamanda da yerel insanlara turizm bilincini getirmişler gibi duruyor. Yemekten sonra saati gelince masaja gittik. “Back massage” istemiştim. Daha sonrasında bir mekânda oturmak istemedik. Sahile oturup ‘İki Doğru Bir Yanlış’ oyununu oynadık. Biri kendi hakkında üç şey söylüyor bunlardan biri yanlış. Diğer iki kişi de yanlış olanı tahmin ediyor. Oyun sonrası hostele dönüş yaptık.
Sonraki gün Pazar, dalış yapalım istiyorduk. Önce giriş eğitimi ve suda uygulamalı eğitim verilip dalışa başlanıyordu. Ayrıca burada iki adet numaralı gözlük vardı. İki adet profesyonel dalgıç bize eşlik etti. Biri Fransız’dı diğeri İskandinav ülkelerinden birindendi. Resif kenarına daldık. Yaklaşık 10 metre kadar derinliğe kadar ve 40 dakikadan uzun süren bir dalıştı. Açıkçası ‘Kayıp Balık Nemo’ gibiydi. Büyük balık sürüleri deniz bulutuydu. Palyonço balığı ve yuvası dahil türlü türlü manzara gördük. Deniz kaplumbağası gördük ki bu unutulmaz. Kocaman, hantal, bunlar kim diye bize bir bakış attı ve sonra yosun yemeye devam etti. Kaplumbağa daldığımız yerde her zaman görünen bir hayvan değilmiş.
Dalıştan sonrası yemek yiyip Moalboal’ın en yüksek noktasına gitmek için yola çıktık. Bir süre sonra yol çakıl, kum ve asfalt karışımına döndü, bozulmalar başladı. Motorun arka tarafı düşük hızda bile kayıyordu. En arkadan ve biraz geriden yavaşça gidiyordum ki en önde Ari kaza yapmış. Bacağında ve dirseğinde iki derin kesik, ona yakın belki geçkin yarası vardı. Motorun arkası ve önünün farklı zeminlere gelip çukura girmesi çok hızlı olmadığı halde kazayı getirmişti. Yerel halktan bir aile Ari’yi hastaneye götürdü ve oradaki köyden bir çocuk da motorunu getirdi. Hastanede kontroller ve tedavi yapıldıktan sonra Ari’yi üç tekerli çevirmeye bıraktık. Bizler önce otele gittik sonra da motorları teslim etmeye.
Cebu taksimizi beklerken sokak üzerindeki mangalcıdan çeşitli etler sipariş ettik. Ahtapot bunlardan ilginç olanıydı. Aslında onlar ‘Octopus’ diyorlar ama sübye desek daha doğru olur. Yolda bunları yedik. Ari bizden sonraki gün uçağa bineceği için ilaç alıp onu otele bırakacaktık. Çocuklar ilaç alırken şoför ile biraz muhabbet ettim. Şoförün hatırımda kalan ilginç yorumu Amerikalıların atom bombası atarak onları Japonlardan kurtardığıydı. Önceki dönemlerde İspanya ve İngiliz sömürgeleri olduğundan bahsetti. Bazı Filipinoların güzel olma sebebini buna dayandırdı! Hava alanına ulaşınca yorgun ama tatlı şekilde geziyi kapattık diyebilirim.